-"Neden gülüyorsunuz hanımefendi, bir şey mi oldu?"
+"Çok özür dilerim size gülmüyorum" dedi.
Dedi ama gülmeye devam etti. Bunları unutmuyorum, saçma sapan şeyler ama belki elli yıl sonra bile o kadının neden bana güldüğünü düşünebilirim.
Ben gal ü beladan beri iki çift muhabbete hasretim. Bir güzel sözün kölesi olmaya razıyım lakin insanlar bunu çok görüyorlar,bir merhabayı esirgiyorlar birbirlerinden ve benden. Bir gün beyaz bayrak çekecek dünya -biliyorum- bu asırlık acılar karşısında.
Tıpta karşılığı vardır elbet tüm bu yaşananların. Ne Felsefe ne de Kelam derman oluyor yaralarımıza. Birazdan azalır umutlarımız. Ne zaman bir ümit çığlığı duysam kafamı önüme eğer sağır taklidi yaparım. Uhud okçularının pişmanlığı kadar pişmanlık, ashab-ı kefin yorgunluğu kadar yorgunluk var üzerimde. Her şeyi bitirmiş tüketmişim sanki. Ne yare bir selam söyleyecek halim ne de bir harfe dokunacak kadar dermanım var.Suratına suratına vurmalı,ritmle vurmalı ama kişisel gelişim için değil piçsel gelişim için. Çocukluğunuzu hatırlayın mesela ama bisiklet alamayan babanızı değil. Deli olun mesela ama akıllı olmak için değil. Faşist olun mesela ama sosyalist olmak için değil.Ayık olun mesela ama patlamak için değil.
İbrahim Kaypakkaya ve Metin Yüksel arasında bir bağ var aslanım. Yaşasın halkların bölünmesi. Halklar kardeş değildir.Felsefe ve Kelâm arasında da bir bağ var. İnsan kanıyla değirmen döndürülen bu dünyada susamak lüks oldu.Ruh hastası değilim ruhum hasta.Dünyanın her şehrinin sokaklarında iyi bildiğim bir hüzün var.Turgut Uyar ;" hüznümüzü büyük şeylerden sanırsanız yanılırsınız." demişti. Ne güzel demişti. Sabah namazına kalkmak devrimci bir eylemdir. Hadi gel yanıma anlat her şeyi. Zamandan bahset bana. Her zamankinden daha hızlı geçtiğinden dem vur. İşe yetişmek için alarm kur. Ak düşen saçlarına boya vur. Sebebe sebep,sonuca sonuç.,kahra kahır bul. Polis gelip vursun kafeste kuşunu, sen kızgın yağda acılarını kavur. Dön sonra de ki vel asr innel insane lefi husr.