10 Aralık 2012 Pazartesi

         Eğer bir gün kendimi müdafaa mecburiyetine düşersem vazifeye atılmak için kılımı kıpırdatmam. Kasımpaşa derim. Mavi bulvarların sonunu göremeyince görsem ne olacak dedim kendi kendimi kandırırken. Sonra Yunus Emre geliyor aklıma hemhal oluyorum imansız bir yürekte. Acaba diyorum insanın kendini kandırma sınırı nedir? Bu sınır neye göre belirlenir. Kim çıkarmış bunları. Bir senaryo hayalim vardı da Rasim Özdenören başganın tezi geldi aklıma "tehlikede olan insan hayal kuramaz" diyordu bir yerde. Bu minvalde düşündüğümde tehlikeden kasıt nedir dedim,mesela ayrıntılar bir tehlike midir insan hayatında? Yoksa insan tehlike halinde iken ayrıntılar tehlikesizleşir mi? Eğer ayrıntıların insan hayatı tehlikede iken baskın rolde işi yoksa o zaman ayrıntılar ne zaman devreye giriyor? İnsanın nihil durumlarında mı ayrıntılar ön planda? Hayatı tehlikeye atan ayrıntılardır zira tehlikeyi yaratan da ufak bir ayrıntı olabilir.İnsan ister arafta olsun ister nihilist kafada olsun isterse de serseri bir sokak çocuğu olsun Zimbawe caddelerinde ayrıntı denince akan sular çalan şarkılar durur. Orhan çalsa da arbadan inilir bi sigara yakılır damarlardaki asil kan canlanır. İnsanoğlu var oldukça ayrıntı kıçımızdan ayrılmayacaktır.

26 Nisan 2012 Perşembe

Onlarda Zaman

Gecenin üç buçuğunda karton toplayan iki çocuk. Hızlı adımlarla yürüyorlardı,sırtlarında bir kamyon yük ile.. Sadece sokak lambalarının ve delilerin uyumadığı o caddede. Sigarasını yaktı uzun boylu olan. Ne yapalım gardaş dedi yanındakine. Sanırım kardeşlerdi. Abi ben çok yoruldum parka gidelim dedi. Sonra beni farkettiler. Kafamı çevirdim. Göz göze gelmemeye çaışyordum. Uzun boylu olan; hayırdır birader dedi ne işin var bu saatte burada?. Deliyim ben dedim. Güldüler ikisi beraber. Çay içelim mi dedim sonra onlara. Biz çay sevmeyiz dediler. Aç mısınız diyemedim. İncitmek istemedim ağırbaşlı ruhlarını. Uzun boylu olan; hadi lan kalk gidelim artık diyerek seslendi kardeşine. Küçük olan; tamam lan ne bağırıyosun ammına goydiğim dedi.Sonra ayaklandılar. Uzun olan Allah’a emanet ol dedi bana.  Sen de dedim gardaş sen de..Küçük olan telefonundan arabesk rap açtı dinleye dinleye gittiler. 







20 Şubat 2012 Pazartesi

Sen İnsan Değilsin İsmet


Sevgilime İftira
Dudaklarından kalkarken boynun kurcalar beni
bir yanımı kara çıbanlara saldılar,ıslak
bir yanım hiç ayrılmamıştır,gümeçlerde saklıdır
ondan ki nefret içinde omzunu okşuyorum
ama bana şimdi gerçekten zor gelen şey
bir grevin çocuklara kazınmış izlerini hatırlamak
sözlerimi etime bastırıyorum
içimde çalılıkları yaran bir postalın tortusu
benim bu sası karanlığa zorla,zorlayarak
tutuşmuş bir gül sıkıştırmak boynumun borcu
yeter ki
sağlam senetler verilmiş sanılırken aşkı karartmak için
sen bir daha beni saçlarınla sıyır
ağdalanmış sevincimi hışırdat,bunu yapabilirsin
çünkü bütün bankalar,silah fabrikaları
her gün bacaklarımıza sırnaşan kara köpük
senin sessiz gururunda homurdanan tufanı
hesabetmiş değil
bilmemişler hıncımın yaban otlar suladığını
çalakalem sevebilmek elimden gelmiyor
belki evet
onların mühürlerini kımıldatan barut dumanlarını
solumaktan biraz çopurlanmıştır sesim
senin göğsünü ağartırken yıpranılacak elbet
bakışlar tozlanacak dolukmuş sofalardan
ezikliğin şehveti yayılınca
taptaze yaşlanmayı da öğrenmem gerekecek
iştedir yalanı seyreltiyor uykusuzluklar
aklımın köşesinden atlılar geçiyor
değil mi ki beni şımartan gökyüzüdür
ve ben o tanyerlerinin sulbünden gelmekteyim
hiç bir dostumu kalebent saymam parmaklıkların ardında
kan değildir dostlarımın çakrışına bulaşan
kan değil,mürekkep lekesi ben bilirim
çünkü birgün gerçekten kan aktığında
ölüm çiçeklerin yırtıcı dülgerliği sanılacaktır
karaysam şimdi öfkenin payı vardır karanlığımda
aşktandır titrediğim eğer ki titriyorsam
sözlerim öcalan ağza misvak,iyice anlaşılsın
bu dağlanmış toprağa süzülen ayaklarımdan
keşke kan olsa
o zaman
senin çardağına çıkarken
karıştırırken şarapla kendimi sana
varsın gün geçtikçe herşeyde biraz kahır
biraz bakır çalığı olsun lokmamızda
bana soru sor artık
beni kurtarma,konuştur
beni yaz geceleri patlayan sağnaklara bağışla.

14 Şubat 2012 Salı

Arkadaş Milliyetçiliğinin Nirvanası



Takvimlerin kaçı gösterdiğini hatırlamıyorum umrumda da değildi zaten.Bir gün yurdun merdivenlerinden koşarken-bu arada niye koştuğumu da hatırlamıyorum- çitanın saldırısından sonra antilop sürüsünden ayrılan yavru gibi karşımda belirivermişti. tiramusu rengi kaşları,kilis zeytini gözleri,kendisini göstermek istemeyen bir bakire gibi saklanan burnu,klasik italyan erkeklerine has yüz ifadesinde birleşmişti.Ekmek kadayıfının üstündeki kaymak kadar pürüssüz teni klasik latin amerika genini ele veriyordu lakin Yaratıcının kudretini gösteren bu yüz depresif atlı karıncaların işgaline uğramıştı.sosyalleşme evrelerini sonuna kadar tamamlamış ve masterını selamlaşma olarak yapmış olan ben makinalı tüfek gibi direk gözlerine nişanladım.-Selamın Aleyküm.Gözleri soru işaretinin terennümünde bana bakıyordu.Hormonlarının japon bankacılar gibi çalıştıgı bu cocuk da kim? Bu soruyu gözlerinde gördüm ve devam ettim bombardımana.Adın ne? Nerelisin? Hangi bölümü kazandın? Teslim bayrağını çekmiş gibi soruların arkasına cevaplarını sıralıyordu.Onu dinlerken Carl Gustav Jung'un sözleri beynime çakıldı.''Bir insanı anlamak istiyorsanız,öncelikle insanlar hakkında bildiğiniz herşeyi ama herşeyi unutmalısınız.'' Carl babaya uydum çünkü karşımda duran bu kolombiya kökenli çocuk ''İyi bir cocuk'' lafından daha öte sevilecek meziyetlere sahip olabilirdi.Gözleri bir anda hayatındaki değişimleri sindirmeden uzak ganj nehrinde vaftiz edilen bir bebek ruhunu taşıyordu.Velhasıl kaba bir tabirle ''yazmıştım bi kenara'' sonradan adında fazla vagon taşımasından dolayı dani diye sesleneceğim profiterol gözlüyü. Gel zaman git zaman duruma ayak uydurmanın iyi bir tercih olacağını düşünen ve öyle hareket eden Harputun gülü gerçekten çikletten çıkmış gibi tertemiz bir adamdı ve postmodern nihilizm modasının arttırdığı atmosfer basıncına rağmen lirik bir kanatlanması vardı.Şimdi bile onun için bütün ülkeye çay ısmarlayabilirim.Sonradan gözlerinin canlılığını küçükken gözüne arap sabunun köpüğü kaçmıstır yargısına bağlayacaktım.Kabak çiçeğinin slow motionda açılması gibi açılmaya başlamıştı.Gülüşleri beni kahkaya boğarken mizah anlayışlarımız paralel bir şekilde sonsuzluga yol alıyordu. Yanlış zamanda tanışmıştık gibi düşünüyordum ama herşeyin hayırlısı deyip monoton düzlemin bir numarası olarak yaşama sonsuz basitlikte devam ettim.Bir gün final sınavına çalışmak için dördüncü kattaki boş odaya çıkmıştı.Çalışmaya çalışıyordu da denebilir sanki bütün bahanelerini tüketmiş test kitabına kederli gözlerle bakan üniversite hazırlık öğrencisi gibi,deney tüpleriye cebelleşen bir bilim adamı gibiydi..Bütün neşemle odaya girdim-hemen burda araya gireyim ayıptır söylemesi neşeli gülücüklü bir adamımdır.Ihımm ıhımm- zoraki gülümsemeye çalışsa da ters giden bir şeyler olduğunun farkındaydım.Bir iki dakika sonra ruhunun en karanlık dehlizlerinden başlayarak duygu kapakçıklarını açtı,içindeki bu kederin kendini kemirmesinden bıkkın bir şekilde anlatıyor anlatıyor anlatıyordu,ikizini idam eden bir cellat gibi,şeytan görmüş bir keçi yavrusu gibi,kıyametten sağ kurtulmuş bir deli gibiydi ve gözyaşları bu ana tanıklık etmek için iri gözlerinden intihar etmeye başlayınca boğazım düğümlendi-cok dugusal bir adamım ben ,böyle anların uzmanı olduğumu, insanların dertleşecek birilerini aradığında direk bana gelmesi gerektiğini düşünmüsümdür-çünkü vicdanın sesi,zannedildiği gibi yaşlı bir hemşirenin şefkat şovunu sunarken kullandığı türde,yumuşak ve emniyetli bir ses değildir.Vicdan, sömürge tutarlığına; sulandırılmamış, pürüzsüz bir vahşetle isyan ettiğinde seni harekete geçiren yankılı bir vokal yapar.Bir saatten fazla dinlemiştim.Sonraları içini dökmüşlüğün vermiş olduğu bir pişmanlık gördüysem de fazla umursamadım çünkü artık''iyi çocuk''tan fazlasıydı.Yalnızlığım dolayı beynim tımarhane mutfağında pişmiş akrep zehri reçeliyle doluydu,başka seyler düşlüyor olabilirdi umursamadım çünkü ben kalbimle düşünüyorum. Tarihleri zihnimde tutma konusunda başarılı değilimdir ama bir an var ki niye bunu unutamadım hala bilmiyorum. 03/08/2011 Adana İnönü Parkı.Dani: ''Senin gülüşünü bile özlemişim lan''.Anlaşılmıştır umarım.Saygı ve sevgilerimle.