Sen üzgünken şehir kalabalıklaştı. Bereket geldi yurdumuza, aynalar koro halinde bağırdı çirkinliğimizi. Sen üzgünken kardeşim, pahalılaştı hayat, limonu tane tane satıyorlar şimdi. Düğünlerde davulcular para toplamadı. Uğursuzluk getirmedi düğünden önce gelini görmek. Meteor yağıyor dünyaya yağmur yerine. Sen üzüleli asırlar oldu, mezar taşları değişti, mermerler belirliyor ölüleri.
Anladım, neden tenekelere artık toprak doldurulup çiçek ekilmediğini. Askerler sağ salim döndü çünkü. Bense hala meydanlarda bağıran, kuzu kulağı kokan elleri olan, ölülere doğru yürüyen, kurşunun işçinin böğrünü boşuna örselediğini bilen biri olmadığımın bilincindeyim. Kelebeklerin ömrünü kısaltıp onları sevindirecek kadar tütün alayım yanıma.Elbette Kızılay'a kan vermeyeceğim ebediyete kadar. Cıvık bir ay parçası yakalarım, belki elimde erir.Yaz bitmeden beni ele verecek sonbahar. Ağır sanayi hamlesini sindiririm. Çoluğumun çocuğumun rızkını veririm sana. Sana gelişimde vardır bir tohum. Uçuşup duran uçurtmaların defterini dürerim sana. Senin gözlerin bir tanım değil midir. Değil midir ki, gövdelerimize isim verilmekten bıkan bizler, gülmek devrimci bir eylem olduğu için en faşist duyguların insanı olmamış mıydık?
Sen üzgünken, pek oralı olmadık.Yorulduk, kaba saba adamlara devletin kötü bir şey olduğunu anlatmaktan. Tövbe etmeye yüzümüz, yaprakları kımıldatmaya mecalimiz kalmadı. Her iyi şey senin kokunun ardındadır. Düşmanca tavırları alt üst eden senin kokundur.Senin kokun için top oynar çocuklar sokaklarda.
Koltuğu sigaranın üzerine bıraktım.