26 Eylül 2013 Perşembe

Şeklim qaydı

     Hayat bizi pezevenklerin elinden kurtarmasa da remix yapılan gülüşlerimiz vardı. Kral Tv'nin alt yazılarındaki sms ler gibiydi gidişin. Cansever'i pek severdi babam. Beyaz Broadway'ini (yeni kasa 95 model) satarken "beyaz kuşum gitti" demişti. Babamın beyaz kuşu gitmişti belki ama paranoyak şehirlerin şizofren belediyeleri Müslüm Gürses'in beyaz takım elbisesinin kana bulanacak kadar yediği dayakları yazlık sinemalarında yayınlıyorlardı.
      Saçlarını dağıtırsın rüzgarlara bırakırsın sonra feryad edersin çığlığın boşa gider. Bu puştlaşan sevdaları; üreme organlarının zeki insanlara gösterdiği serap diye tanımlıyordu kafası trilyon olan adam.Biz kutu kutu pense oynamayan çocuklardık oğlum anlatabiliyor muyum? Ama gene çığlıklarımız boşa gidiyordu.
      Gönlünüzde otopark sorunu varsa harama helal katmışsınızdır. Rakıya su katmak gibi? İslam filtresinden geçiremediğimiz sevdaları bence putlarından geçirip harmanlayınca cigarayla iyi gidiyordu. Fıkhen yasaktı seni sevmek ama bence güzeldi. Put oldun ama helvadan değil, taştan.

      Kabahat sende değil seni sevende de değil.Kabahat, canını dolgulu dişine takmaya çalışırken benim mahsülüm öldükten sonra mı diye şovmen çiftçide. Kabahat, göz ardı edemediği şeyleri koltuk altı yapıp sen sabahları gözünü ovuştura ovuştura trilyon kafayla durağa gittiğinde sabahın köründe kalkıp (sabahın körü mü olur aq? ) makyajını yapmış kahvaltısını etmiş at gibi yellenen kızlarda. Kabahat, yolsuzluk iddalarına ayfon kılıfları üreten kaymakamlarda.Kabahat öğrenciye hayr yapıyorum diye ümmetin malını deri koltuklara on numara mobilyalara harcayıp bu hayrı gene İslamcı öğrencinin cebinden çıkaran yılların teşkilatçısı başkanlarda. Kabahat önce Amerika'da sonra İsrail'de.Kabahat kokakolayı tersten okuyan orospu çocuğunda.

         Şimdi tekrar ne yapsam dedritme bana Yarabbi şimdi tekrar ne yapsam dedirt.



                                                     
                                                       

9 Eylül 2013 Pazartesi

Ömer Seyfettin- Kaşağı

    İlkokulda öğretmen ünlem işaretini; "heyecan verici cümlelerin sonuna konur hadi örnek verin bakalım.." dediğinde herkes "Eyvah, oley, harika,mükemmel..." gibi ifadeler kullanırken biz tekbir getiren,ezgiler marşlar söyleyen niteleme sıfatı olmayan Müslüman çocuklardık.1 yeni etkileşim olsun istedik açıköğretim hayatımızda. Sevdalar aldı beni ezgisini en güzel söyleyen ben miydim neydim. Bir anda kendimi bin tane salak subay çocuğunun karşısında bulurken.Keşkelere tecavüz edebilen bir kelime olsaydı "başımızın" tacı yapardık elbet.
    Annesi izin vermediği için anarşist olamayan çocukların Demirkubuz filmleri izleyip izleyip sahne-karakter yorumları yaparak karı kaldırdığı günlerdi. İnsanların farklı olmak için sıradanlaşmaya çalıştığı zamanlardan bahsediyorum evet.Bugün Alaaddin'in sihirli lambası çıksa gelse trafik kilitlenir anasını satayım. Zamana bir çentik atma şansımız olsa Cilalı taş devrine atardım misal.
    Artık kimse üçüncü sayfa haberlerinden bahsetmiyor.Ülke gündemi yıldızlardan büyük değil ki...Milli irade bizi de sevsin. Zencilerin ve Kürtlerin kendileriyle dalga geçtiği bu yüzyılda konjonktüre sövün ve hayata random gülün.